Abdi Güzer ile Konut Üzerine

Bugün stüdyomuzda, yavaş yavaş içine girmekte olduğumuz “konut” projemiz hakkında bize yardımcı olan, “konut” kavramı hakkında daha genel bilgi edinmemizi sağlayan sunumuyla Abdi Güzer’i ağırladık. Sunumun başlangıcında konutların ülkemizdeki önemi ve şehirlerdeki yeri hakkında konuşulup, tekli konut ve çoklu konut ayrımına değinildi.Bugün ülkemizde büyük bir problem haline gelen gecekonduların şehir dokusundaki yeri ve şehir planlamasında sebep olduğu sorunlar incelendi. Ardından modernizmin ünlü konut örnekleri üzerinde tekli ve çoklu konutlardaki ölçek farklılıkları, bunu mütakiben de şehirlerdeki konut mimarisi ve gökdelen mimarisi arasındaki ölçek farklılıkları konuşuldu. Ülkemizde konut yapımının en büyük şekillendiricisi olan “parsel” konusuna değinildikten sonra da modern hayatta apartman yaşantısının toplumlara getirdiği olumsuzlukları ve modernizmin çöküşü olarak nitelendirilen konut bloklarının yıkılması olayı anlatıldı. Toplumların zamanla şekillenerek değişmesinin sonucu olarak konut anlayışının sürekli olarak değişmesi sonucu tartışılarak, ülkemizdeki son halleri örneklendirildi. En son olarak da Abdi Güzer’in tasarladığı konutlar fotoğraflar ve çizimlerle gösterilerek Abdi Güzer’in tasarımları hakkında daha çok bilgi sahip olmamız sağlandı. Sunumun en sonunda yöneltilen bir sorunun akabinde Abdi Güzer, konutlarda mahremiyet meselesi hakkındaki yorumlarını paylaştı ve mahremiyet kavramıyla birlikte “aidiyet” kavramı çokça vurgulandı. Ben de bu sunumdan edindiğim bilgileri bazı noktalarda kendi yorumlarımı da katarak sizlere aktarmak istiyorum.

En başından başlamak gerekirse en temel bilgi olarak kentlerin %85i konutlardan oluşuyor. Bu oran kentlerinn şekillenmesinde konutların ne kadar önem taşıdığını bize gösteriyor. Eğer her kentin kendi dokusu varsa ve her kentin neredeyse %85i konutlardan oluşuyorsa, kentin dokusunu büyük ölçüde konutların şekillendirdiğini de söylemek mümkün. Eğer Türkiye’den bahsedecek olursak, bizim ülkemizde konut belki de çok daha fazlasını ifade ediyor. Çok da uzak olmayan geçmişimizde köyden kente göçlerin yaygınlaşmasıyla birlikte ani bir şekilde artan konut ihtiyacı hala çokça talep bulmaktadır. Bu durum, inşaat sektörünün büyük bir bölümünün konutlara yönelmesi ve toplu konutlara ayrılan ekonominin çok büyük olması gibi sonuçlar doğurmuştur. Günümüzde konut sadece mimarlık aracı değil, ciddi bir biriktirme ve yatırım aracı olarak işlevlendirilmiştir.

Konutları tek konut ve çoklu konut olarak ikiye ayırmak mümkündür. Ölçek olarak da birbirinden net bir şekilde ayrılırlar. Tek konutların günümüzdeki en çok tartışılan türü şüphesiz gecekondulardır. Bunlar kırsaldan kente göçen insanların denetimsiz ve plansız inşaa ettikleri konutlardır. Şehir planlaması açısından büyük sorunlar yarattıkları aşikardır ancak oluşturdukları doku ve ilişkilendikleri doğa sebebiyle günümüzde gecekonduların pek çok popüler toplu konuttan çok daha iyi olduğu savunulabilmektedir.

Mimarlık dünyasında, sanat ve mimarlık tarihinde çok iyi bilinen örnekler incelenirse, konut anlayışının zamanla nasıl değiştiği de daha iyi gözlemlenebilir. Örneğin Frank Lloyd Wright’ın şelale evinin organik mimari anlayışı, malzeme kullanımı, özellikle betonarmenin özgürlük malzemesi olarak kullanılması ve doğayla bu denli iç içe bir konut yapılması o dönemde büyük etkiler yaratmış, şelale evi günümüze kadar pek çok mimari tasarıma ilham vermiştir. Frank Gehry’nin kendi ailesi için tasarladığı ev, konutların belli bir kalıpta klişe formlardan oluşmak zorunda olmadığını en iyi şekilde kanıtlayan, konutların iç mekanlarıyla ilgili pek çok sorgulamaya sebep olan ve yine çok sayıda tasarıma öncülük etmiş çok önemli bir konut örneğidir. Le Corbusier’in Habitatına gelecek olursak, insanların modern yaşamdan beklentilerini ve yeni yaşama uyum sağlama biçimlerini çok net algılarız.Toplu konutun getirmiş olduğu büyük ölçek meselesi de bu örnekte inceleyebileceğimiz olgulardan biridir. Bu örneklerin sonunda anlıyoruz ki konut meselesi aslında her ölçek için tartışılabilecek bir durumdur. Belki tek kişi için bir yaşama mekanı, belki küçük belki büyük bir aile için tek konut, belki birkaç ailenin oturabileceği bir apartman binası, belki de çok sayıda insan için büyük ölçekte bir toplu konut…

Kentlerin genel dokusuna baktığımızda çok sayıda konut dokusunun bir araya gelmesinden oluştuğunu gözlemleriz. Apartmanlar, gökdelenler, büyük veya küçük tekli konutlar alt ve üst ölçekte aslında kentin kendisini oluştururlar. Alt ölçekte bir konutun iç ve dış detayları, mekanlarının kurgusu, kullanılan malzemeler bir doku oluştururken, üst ölçekte tüm şehri saran bir ağ ve sonunda ortaya çıkan bir bütün dokunun kendisidir. Zamanla değişen yaşam standartları ve değişen konut anlayışıyla ölçekler de değişim göstermiştir. Ölçekteki dönüşümün günümüzde de büyük tartışmalar yaratan temelde iki sebebi vardır, biri kendiliğinden gelişen ve ekonominin de şekillenmesiyle oluşan ölçek değişimleridir, diğeriyse yasalarla gerçekleşendir. Yasalarla gerçekleşen ölçek değişimlerinin en güzel örneği parsellerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, köyden kente göçün çok arttığı zamanlarda, hızlı bir şehirsel gelişim için pek çok kooperatif ve banka açılmıştır. Bu dönemde süreçleri hızlandırmak ve kolaylaştırmak adına geniş araziler küçük mülkiyet parçalarına bölünmüştür. O dönemde bir amaç doğrultusunda yapılan bu hareketten zamanla kurtulunamamış ve bu parsel kavramı aslında apartman sonucunu doğurmuştur. Kısıtlı alana çok mekan sığdırma amacıyla kat çıkılmaya başlanmış, ve ölçeklerde bu sebeple büyüme yaşanmıştır. Apartmanları; yönetmeliklerin, rasyonel aklın, kolay üretimin; yere, yöreye, iklime çok da referans vermeyen sonuçları olarak değerlendiriyor Abdi Güzer.

Zamanla, apartman yaşantısının öngörülemeyen sonuçları apartman fikrinin sorgulanmasına yol açmıştır. İnsanlarda psikolojik sorunlar ve suç oranlarında artış görülmeye başlanmıştır. Abdi Güzer bunların temel sebebinin, insanların aidiyet duygusundan kopmaları olduğunu düşünüyor. Çünkü insanlar doğadan, topraklarından, eski hayatlarından, yerleşiklikten kopmuş, daha küçük, daha izole ve daha yapay hayatlara geçiş yapmışlardır. Gelinen nokta şunu göstermiştir ki modernizm insanlara çok da iyi gelmemeye başlamış, bir noktada işlevini kaybetmiştir. Konut bloklarının yıkılması olayı modernizmin çöküşü olarak görülüp tarihteki önemli olaylar arasında yerini almıştır. Bunu takip eden dönemde post-modernizm fikrine geçildiği düşünülmekle beraber, modernizmin etkileri günümüzde dahi etkilerini sürdürmektedir.

Günümüzdeki toplu konutların en popüler şekli site içinde tüm yaşam alanlarını tanımlayan, şehrin içinde şehirden izole mekanlar yaratan kapalı site kavramıdır. Bu kavram alt kentsel alanlar oluşturmakta gelir grubuna göre de bir ayrım yaratmaktadır. Kentle birlikte kentin ana dokusundan da izole bir ortam yarattığı için pek çok eleştiriye de maruz kalmaktadır.

Genel olarak incelendiğinde konut pek çok mimari girdinin bir mekansal kurguda sonuçlanmasıdır. Bu girdileri iklim, malzeme kullanımı, topografya, güneş ışığı, tarihi birikim gibi pek çok etken oluşturur. Konutun bulunduğu özgün dokudan şekillenen, bulunduğu dokuyu da şekillendiren bir özelliği vardır. Evlerinin dokusuyla ünlü pek çok şehir sayabiliriz. Amsterdam, Yunan Adaları, Mardin gibi şehirler bunlara örnektir. Varolan dokunun zaman geçtikçe korunamamasıysa başka bir problem yaratmaktadır. Şehrin varolan değerleri hiçe sayılarak onların etki alanlarına, mekansal kurgularına veya şehre kattıkları dokuya zarar verecek ölçüde yerleştirilen yeni binalar pek çok tartışmaya sebep olmaktadır.

Sunumun sonunda sorulan soru üzerine “mahremiyet”in konuttaki önemiyle ilgili bir konuşma yapan Abdi Güzer’e göre mahremiyet kavramı aslında çok yakından aidiyet kavramıyla ilişkilidir. Bir konutun insanla kurduğu aidiyet ilişkisi aslında o konutun mahremiyetini belirler. Ve Abdi Güzer şöyle açıklıyor: “Aidiyet ilişkisinin olmadığı yerlerde mahremiyet ilişkisi hem zedeleniyor, hem de yeni bir boyut kazanıyor.” Buna örnek olarak da modern yaşamda sıkça değiştirilen, taşınılan, Türkiye’de bugünkü verilere göre ortalama üç yıl yaşanılan apartman dairelerine değiniyor. Sıkça değiştirilen mekandaki aidiyet ilişkisi ne kadar sağlam olabilir ki? Aidiyet ilişkisini oluşturan etkenler kimliğimiz ve anılarımızdır. Zaten bu sebeple de “Ev”i “Kimliğimizin ve anılarımızın biriktiği yer” olarak tanımlıyor. Bu aidiyet duygusunun modern yaşamda azalmasının asıl sebebininse değişen yaşam koşulları olduğunu belirtiyor. Öğrenci nüfusunun artması, devlet memurlarının ikametgah değişikliğinin çok olması, gençlerin ayrı eve çıkması, evlenenlerin artması gibi sebeplerle insanlar çok sık ev değiştiriyor. Bunun sonucu olarak kaybedilen aidiyet duygusu yeni bir boyut kazandırılmaya çalışılan bir kavram haline geliyor. İnsanların sosyal anılarını biriktirebileceği alternatif mekanlar, modern yaşam içindeki yeni buluşma noktaları, toplu konutlardaki ortak mekanlar vb. şekillerde bu alternatif sağlanmaya çalışılıyor.

Sunumunun sonunda kendi tasarladığı evleri gösteriyor Abdi Güzer ve tasarım fikirlerini anlatıyor. Mekanları tasarlarken aslında verdiğimiz çoğu kararın kalıplaşmış belki artık geçerliliği dahi olmayan geleneklerden gelen alışkanlıklardan ibaret olduğunu belirtiyor.

Sunum sonrasında şunu söyleyebilirim ki gerek tekli konut ve toplu konut hakkındaki ölçek, yaşam şekli, aidiyet ve mahremiyet olgularındaki farklılıklar; gerek verilen örnekler; gerekse Abdi Güzer’in kendi tasarladığı mekanların kurgularını incelemek hem çok keyifli hem de çok öğreticiydi. Başlamış olduğumuz konut projesinde hem bana hem de stüdyodaki diğer arkadaşlarıma çok yararlı olacağına inandığım bir deneyimdi. Kendi projeme uyarlayabileceğim pek çok fikre ulaştım. Bunun yanısıra Türkiye’deki konut sorunları ve tartışmalarıyla ilgili sahip olduğumdan daha detaylı bilgiye ulaştım. Bu sunumu için Abdi Güzer’e ve bu buluşmayı sağlayan hocalarımıza çok teşekkür ediyorum.

Kayaköy Workshop Project

As a quick project before our long-term Siteler Project, we were assigned to go Kayaköy in Fethiye,Muğla (which is a city in the midpoint of Mediterranean Sea and Aegean Sea. When we went here, we observe the historical site where Greek people left in interchange time. Since that time, the houses here have not used and they are totaly abandoned. So, old stone houses were semi ruined. The nature of the site and its texture create a different harmony, and my recent experience is perfect.

The reason why we went to Kayaköy is that our Industrial Designer (Who comes from scenario of the Siteler Project – There should be created a house which include also workplace for a Industirial Designer) spends his 4 month of a year in Kayaköy for his job. He demands a workshop in one of the semi-demolished houses in Kayaköy. Then the main approch should be relevant with the house design in Siteler.

Then we drew several diagrams and sketches for the old house which will be designed as a workshop. Before that, we had measured all the dimantions of the exact building and had drawn sketches of it.

As a continuing process, i will share photos of Kayaköy, the old house which will be workshop, and also proper autocad drawings of the building, then the designed drawings of the building and my last proposal.

Photos of Kayaköy:

Photos of the house which will designed as a workshop:

Spatial Scenario of the House

10510331_10153136825343486_292881742_n

The diagram below is include activity times spent in the house.

There are 2 people in the house who live permanently. So, there are 2 diagram for each person, which shows am and pm in a day. (24 hours)

So every color refers a different activity, for example: blue refers sleeping.

Another thing is that the woman is architect and the man is industrial designer. So, there will be 2 different work places in the house

.matrix müge

Accordion Drawing Sketchcard #House

We had an assignment that searching about some well-known and succesful buildings in the architectural world and also creating sketches of them. Our first hashtag was #House and we searched 10 buildings which are:

1- Kazuyo Sejima – M House

2- Kazuyo Sejima – Okurayama Apartments

3- Kazuyo Sejima – Moriyama Apartments

4- Shigeru Ban – Wall-less House

5- Shigeru Ban – Glass Shutter House

6- UN Studio – Möbius House

7- UN Studio – Villa Wilbrink

8- Le Corbusier – Unite d’Habitation

9- Le Corbusier – Villa Curutchet

10- Tadao Ando – Azuma House

Colors in Contemporary Art Museum

When i visited the exhibition center in Contemporary Art Museum, Çankaya, Ankara, i saw some paintings which have lots of colors and the colors were amazing. I went near them and there was no name or explanation about the paintings. Probably the exhibition of these paintings would finished yet and there were just paintings on the wall. I wanted to share these paintings with you without any explanation but i can say that the colors of them very attractive and i very like them.

Exhibition: Never Again

In contemporary art museum in Ankara, there was a political exhibition about the events which have affected the world negatively and which deserved apoligies. So the exhibition includes some historical “apoligy” proclamations and speeches. Some examples of these stypes of events in history are

“Bloody Sunday” (1972),

“Victoms of Nazi Persecution” (1933-1945),

“France-Algeria Colonialism and Dirty War”,(1954-1962)

“Australia-Aboriginals and Torres Strait Islanders – Srolen Generations”,

“USA – Japanese Americans – Internment of the Japanese Americans” ,

“Chile – Rights Violations in the Pinochet Era”,

“Bulgaria – Turkish Minority – The Process of Rebirth” ,

“Serbian Republic – Bosnian Muslims, Srebrenica Massacre”.